İnsan yaşantısında duygu kontrolünün önemine işaret eden İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Nermin Çelen, özellikle şiddetle mücadelede duygusal zekanın güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Çelen, “Duygu kontrolünde kişi karşı tarafa çok kızsa bile farklı baş etme yoluyla sorunu çözebilir. Duygu kontrolü çok önemli. Duygu kontrolü, öfke gibi duyguların kontrol edilmesi demektir. Öfke anında şiddet davranışını yönlendirmemek gerekir” diye konuştu.
İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Nermin Çelen, insan yaşantısında duygu kontrolünün önemli bir yeri olduğunu söyledi.
Duygu kontrolünün çocuk, genç ve yetişkin olmak üzere her yaştaki kişi için önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çelen, “Duygu kontrolünün varlığı, duygusal zekaya bağlı bir şey. Çünkü bizim bilişsel zekâmız yani IQ’muz değişmez. Belirli bir aralıkta dünyaya geliriz, uyaranımız çoksa onu güzel kullanırız. Azsa az kullanırız ama duygusal zekâ geliştirilebiliyor. Duygusal zekanın zenginleşmesi demek, duygusal kontrolün de olması demek. Duygu kontrolünde kişi karşı tarafa çok kızsa bile farklı baş etme yoluyla sorunu çözebilir. Duygu kontrolü çok önemli. Duygu kontrolü, öfke gibi duyguların kontrol edilmesi demektir. Öfke anında şiddet davranışını yönlendirmemek gerekir” diye konuştu.
Duygu kontrolü ailede öğrenilmeli
Duygu kontrolünün küçük yaşlardan itibaren ailede öğrenilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Çelen, “Duygu kontrolü denilen bir şey var. Bu önce ailede başlıyor. Ailede şiddet varsa, kapılar vurulup masalar yumruklanıyorsa, yüksek sesle bağırılıyorsa, iletişimi yüksek sesle ve bu şekilde kuran ailenin çocuğu duygu kontrolünü öğrenemeyecektir. Diyelim çocuk böyle bir aileden çıktı ve okul öncesi kuruma gitti. Evde gördüklerini burada uygularsa diğer çocuklar ondan uzaklaşıyor. Arkadaşların varlığı onun duygu kontrolüne neden olabiliyor” dedi.
Öfke duygusunun devam etmesinin şiddet davranışını yönlendirdiğini, bu nedenle şiddet davranışının kaçınılmaz olduğunu belirten Prof. Dr. Çelen, büyük öfke patlamalarını önlemek için öfkenin biriktirilmeden çıkarılması gerektiğini ifade etti. Çelen, “Öfke ve şiddeti sadece duygu kontrolü yetersizliği olarak da açıklayamayız” dedi.
Şiddet model olarak alınır
Prof. Dr. Çelen, “Şiddete sokakta gördüğümüz ya da arkadaşlar arasında yaşanan kavgalarda, okulda yaşanan zorbalıklarda şahit oluruz. Şiddeti sadece canlı kaynaklardan öğrenmeyiz. Gerçek hayatta gördüğümüz şiddet aynı zamanda sinema ya da televizyondaki filmlerde, video oyunlarında da karşımıza çıkabilir. Şiddeti sanal kahramanlardan da öğreniriz. Çünkü şiddet uygulayıp da ödül alan bir kahraman var ise o model alınır. Şiddet uygulayıp da ödül alınmayan bir oyun yoktur” diye konuştu. Farklı şekilde öğrenme stillerinin bulunduğunu, model alarak öğrenmenin de bunlardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Çelen, “Herkesi model olarak almıyoruz. Prestijli ya da güçlü bir şekilde ödül alanları sanal da olsalar tercih ediyoruz ve içselleştiriyoruz. Özellikle sanal oyunlarda zarar vererek ödül kazanma kolay bir şekilde modellenebiliyor. Ayrıca oyunlar partnerli oynanıyorsa ikili ya da çok kişiyle oynanan oyunlarda farklı durumlar yaşanabilmektedir. Partnerden biri hata yapıp da skor düşerse karşı partner agresifleşebiliyor, söz düelloları başlayabiliyor. Hata yapan tarafta aşağılık duygusu ve depresyon görülebiliyor” diye konuştu.
Donakalım ertesi öfke yükseliyor
Bazen kişinin öfkesini karşı tarafa yönelttiğini bazen de kişinin kendine zarar verdiğini belirten Prof. Dr. Çelen, “İnsanoğlunda görülen donakalım (frustrasyon) diye bir fizyolojik süreçten de söz edilebilir. Diyelim ki birine telefon etmeniz gerekiyor ama bakıyorsunuz şarjınız bitmiş. Çok önemli bir durum var, dona kalım yaşanır sonra öfke ve arkadan şiddet davranışı oluşur ve telefonu yere atıp kırabilir. Kişi ya da sosyal ortam tarafından engellenen bireylerde bazen çevresinde rahatlıkla ulaşabileceği ağır bir şey, bıçak ve ateşli silahı varsa onu kolaylıkla kullanıyor. Hatta sonra yaraladığı ya da öldürdüğü kişinin ardından oturup ağlayabiliyor. Bu durum duygu kontrolünün olmadığına da örnek verilebilir” diye konuştu.
İntihar kendine zarar vermenin son noktası olabilir
Şiddetin sadece başkasına yönelik ortaya çıkmayacağını, bazen de kişinin kendine zarar verebileceğini belirten Prof. Dr. Çelen, “Kişi tırnaklarını yer, tırnak etlerini yer, ağız içindeki etler çiğneyebilir. Hatta faça atmak da bunlara örnek verilebilir. Birey öfkeyi başkasına yönlendirmediği takdirde kendisine yöneltiyor. Bunun son kertesi intihar etmektir. Dışa dönük saldırganlığın en son evresi ise adam yaralamak ve adam öldürmektir” dedi.
Öfkeyi biriktirmeden atmak gerekiyor
Büyük öfke patlamalarını önlemek için öfkenin biriktirilmeden çıkarılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çelen, “Freud ve onun gibi psikanalistler, iki enerjiden bahseder. Biri libidal enerji yaşamımızı sürdürmeye yarayan yaşam enerjisi, diğeri ise thanatos dediğimiz yıkıcı enerji. Biriktirip biriktirip patlamamak önemli. Öfkenizi biriktirmeden ufak ufak küçük şeylerden çıkarabilirsiniz. Bir kâğıdı parçalayabilirsiniz ya da duvara yumruk atabilirsiniz bir şeye tekme atabilirsiniz. Bunlar o enerjinin yükünü azaltabiliyor ama biriktirme sonucu daha yıkıcı bir enerji meydana geldiği için zararlı olabiliyor. Bunları velilerin öğrenmesi gerekiyor” tavsiyesinde bulundu.
Ceza vermek yerine açıklama yapılmalı
Çocuğa ya da gence olumsuz davranışını yok etmek için fiziksel ceza vermenin ya da çeşitli şekillerde engellemenin yani sokağa çıkmasına engel olmanın, hafta sonu yeşil sahada oynamasına izin vermemenin, harçlığını kesmenin bir çözüm olmayacağını belirten Prof. Dr. H. Nermin Çelen, “Ceza değil, çocuğa açıklama yapılmalı. Oyunun ya da filmin olumsuz yönleri anlatılmalı. Ebeveyn çocuğun oynadığı oyunla ilgili bilgi sahibi olmalıdır. Her zaman şiddetin iyi sonuçları olmadığını belirten örnekler bulmalı ve bunları yaparken asla çatışma yaşanmamalıdır. Unutulmaması gereken bir nokta var: Gençler sadece siyah ve beyazı fark eder aralardaki griler yetişkinlerindir. Bu durum iletişimi engelleyen en önemli faktördür. Ebeveyn yetişkin olduğundan konuşma sırasında itidalini kaybetmemelidir. Hatta çocuğundan istemediği şeyi kendisi yapmamalıdır. Ebeveyn yetersiz olduğu konularda okuldan, öğretmenlerden ve rehber öğretmenden yardım istemelidir” tavsiyesinde bulundu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı